Bugün, dünya tarih sayfasında derin izler bırakan, tarihimizin müstesna olaylarından birisi olan İstanbul’un fethinin 561. yılı . Yani bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan 29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethinin yıl dönümüdür. Bu vesileyle, başta Fatih Sultan Mehmet Han ve kıymetli hocası Akşemseddin olmak üzere, tüm kahramanlarımızı ve gönül mimarlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Mekânları cennet olsun, Allah onlardan gani gani razı olsun.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam,”İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” methiyesiyle bu fethe ayrı anlam ve önem kazandırmıştır.
İstanbul’un fethi, yirmi bir yaşındaki genç bir padişahın azmi, cesareti, kararlılığı ve dehasıyla yaşlılığın tecrübesi ve duasının birleşmesidir.
İstanbul’un Fetihi, ilim ile irfanın buluşmasıdır. İstanbul’un Fetih, akıl ile gönlün bütünleşmesidir İstanbul’un fethi, aynı zamanda, farklı din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşamasına, huzur ve adaletin sağlanması ve uygulanmasına örnektir.
İstanbul’un fethi, bir medeniyet ve kültür merkezine dönüşmesidir. İstanbul’un Fethi, bu kültür ve medeniyet ikliminde insanların can, mal, ırz ve namus güvenliğinin teminat altına alındığının ve günümüze örnek olacak şekilde saygı ve hoşgörüye dayanması gereken gerçek inanç ve ibadet hürriyetinin tescili için ilham kaynağı olarak alınmasıdır.
Unutmayalım ki bugün birçok gencimiz Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştadır. Hangisi bu kararlılık ve cesarettedir. Gurur Kaynağımız olan bu genç padişah, İstanbul’un karşısına geçip “Ya Bizans’ı alırım ya Bizans beni alır.” kararlılığı ve cesareti içinde İstanbul’a girdi. İşte, bizim devraldığımız miras budur. Onun bakiyesi üzerindeyiz. İçimizde taşıyacağımız ruh, o fetih ruhu olmalıdır. Peki bugünkü gençlik o hırs ve heyecanda mı? Bu anlam ve mana yüklü günde hiçbir yorum da bulunmak istemiyorum. Ancak herkesin merhum Arif Nihat Asya’nın, Fetih Marşı’ndan ilham almasını arzuluyorum. Bakın üstat sanki bu günü görerek tüyler ürperten dizeleriyle bize ne güzel sesleniyor:
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek!
Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini!
Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini!
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın
Bu kitaplar Fâtih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân’dır;
Haydi, artık uyuyan destanını uyandır!
Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın
Kızım, sen de Fâtihler doğuracak yaştasın!
Delikanlım! işaret aldığın gün atandan!
Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan!
Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!