Şer odakları ülkemizi kuşatma altına almak için her yıl farklı senaryolar düzenliyorlar. İnsanlıktan nasibini alamayan bu zavallı vampirler, sömürgeci emperyalistler, önce kardeşi kardeşe kırdırttırdılar. Baktılar ki göle çalınan maya tutmadı, bu defa taktik değiştirdiler.
Dün konsoloslarımızı şehid eden PKK işbirlikçisi Ermeni ASALA’sının zihniyeti ne ise 1915 yıllarındaki Ermeni kafası aynıdır. Çünkü bunlar tarihe Naziler gibi, şimdiki İsrail’in Filistin’e uyguladıkları zulümler gibi onlar da tarihe böyle geçmiştir. Fakat ne hikmetse sömürgeci Emperyalistler, bunu çok iyi bildikleri halde tarihi ters yüzden okuyor ve ecdadımız Osmanlı’dan öç almak için bizi yani topraklarımızı yüzyıl sonra savaş meydanlarından alamadıklarını şimdilerde hileyi şeriyelerle almak istiyorlar.
Bazı Batılı ülke ve yazarları ile onların güdümündeki Türkiyeli entellerimiz Almanya’nın Yahudi soykırımını kabul ettiği gibi, Türkiye’nin de Ermeni soykırımını kabul etmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu zatlar, 6 Milyon Yahudi’yi fırınlayan Nazi Almanya’sının yanına bir suçlu daha getirmek İstiyorlar ama, unuttukları bir şey var. Yahudiler Almanya’ya sadakat ile bağlı idiler.
Almanya’ya isyan etmemiş, Alman toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti kurmak için başka devletlerle Almanya’yı işgale gelmemiş, Alman askerlerini ve sivil halkı katletmemişti.
Ermeniler ise, aşağıda tahlil edeceğimiz tarihi olaylarda olduğu gibi vatandaşı oldukları devlete isyan etmişler, acımasız zulüm ve terörle çocuk,kadın,yaşlı demeden sivil halkı katletmişler, yabancı devletlerin beşinci kolu olarak düşmanla işbirliği yapmışlardır.
Ermeni meselesi ne zaman başladı?
Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği 19.yüzyılda önce Rusya sonra İngiltere ve diğer Batılı ülkeler Balkanlar’daki Hıristiyan halkları ve Anadolu’daki Ermenileri Osmanlı Devletine karşı tahrik ve teşvik etti. 93 Harbi diye tarihe geçen Türklerin yenilgisi ile biten 1877-1878 Türk-Rus Savaşından sonra Türkler, 500 yıldan beri oturdukları Rumeli topraklarından imha edilerek sökülüp atıldılar.
Bu durum Ermenileri de harekete geçirdi. Ermeni patriği ve Ermeni ileri gelenleri Türk Tebasından olmalarına rağmen, Rus Başkumandanı Grandük Nikola’yı tebrike gittiler. Anadolu’da hiç bir yerde çoğunluk olmadıkları halde, kendilerine Ermenistan kurulmasını istediler.
Bu olmadı ama Ermeni adı ilk defa uluslararası bir antlaşmaya, yani 1878 Yeşilköy Türk-Rus Antlaşmasına girdi. Daha sonra İngiliz-Rus rekabeti ve diğer devletlerin yardımı ile Ermeni terör örgütleri kuruldu. Bu terör örgütleri şimdiki PKK gibi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde Osmanlı Devletine karşı isyanlar başlatıldı.
Birinci Dünya Savaşında Ermeniler
Osmanlı Devletinin 14 Kasım 1914’de İngiltere,Fransa ve Rusya’ya karşı Almanların yanında Birinci Dünya Savaşı’na girmesi Ermeni komitelerince büyük fırsat olarak görüldü. Gönüllü alaylar kurarak Rus saflarına katılan Ermeniler, Rus işgal kuvvetleriyle birlikte Doğu Anadolu topraklarımıza girdiler. Ermeniler Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yeni isyanlar çıkartıp,Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurdular. Sivil Türk halkı çoluk çocuk denilmeden büyük bir katliama uğratıldılar. Devlet bir kaç cephede savaşırken,Türklerin savaşa gitmeleri sonucu meydan Ermenilere kaldı.
Van’da isyan başlatıldı. Devlet bu durumda 27 Mayıs 1915 tarihinde ( tehcir ) yani Rus cephesindeki Ermenilerin güneye göç ettirilmesi kararını aldı. İşte bu karar Ermenilerin Türkleri soykırım yapmakla suçladıkları olaydır.
Önce şunu sormak lazım: ’’Türklerin yaptığı tehcir, soykırım tanımına uyar mı?’’
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli kararı ile kabul edilmiş soykırım. Tanımı tehcire uymamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu kendi vatandaşları olan savunmasız Ermenileri kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak için öldürmemiş ve aynı amaçla tehcire zorlamamıştır. Osmanlı Devleti,bağımsız devlet kurmak amacıyla savaş sırasında Rusya tarafında yer alan, düşman saydığı Müslüman halkı öldüren Ermenilerle savaşmıştır.
Osmanlı Devleti kendi topraklarının bütünlüğünü savunmak amacıyla düşmanla işbirliği yapan ve yapabilecek Ermeni nüfusa tehcir uygulamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti savaş sırasında bazı Ermenilerin öldüğünü ve nüfusun tehcire tabi tutulduğunu kabul etmiştir. Olanları soykırım olarak adlandıranlar, Osmanlı Devletinin Müslüman halkının da soykırıma uğradığını bu soykırımın Ermeniler tarafından yapıldığını kabul etmek zorundadır.
Doğu Anadolu’da Ermeni mezalimi
1916 Temmuzunda Ruslar Erzincan’a kadar ilerlemişlerdi.1917 Şubat Rus devriminden sonra Ruslar geri çekilmeye başladılar. Meydan Ermenilere kaldı.
Ermeniler bu dönemde Ruslarla isgal ettikleri Türk şehir ve köylerini Türklerden temizlemeye ve anlatılmaz zulümlere hız verdiler.
1917 yılında Osmanlı orduları yeniden toplandılar.1918’de saldırıya geçtiler.Geri alınan doğu Anadolu şehirlerimizin durumunu 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir şöyle anlatıyor:’15 Şubat 1918 ‘de Erzincan’ı aldık. Ermeniler pek az karşı koydular. Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı. Bazılarının içini insanlarla doldurup yakmışlardı.
çi cesetlerle dolu kuyular çoktu. Müfrezem 22 Şubatta Mamahatun’u(Tercan’ı)işgal etti. Burada sağ kalan kimse bulunamadı. Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı. Her taraf yanıyordu. Aşkale ve Yeniköy’de ise aynı manzara vardı. 20 Şubat’ta Bayburt’a geldik.
Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu. Bütün çocuklar süngülenmiş,yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu Bunları görünce Erzurum’daki kardeşlerimizin imdadına koştuk.
11 ve 12 Mart’ta Ilıca ve Erzurum’u aldık. Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk gözyaşı ile şuraya buraya koşuyor, kimi babasını,oğlunu süngülenmiş veya yakılmış buluyordu. Bir çok sokakta hiç hayat görülmüyordu. Yerlerde .çocuk, kadın,yaşlı kanlar içinde yatıyordu. İstasyon sanki bir mezarlık gibi ölülerini dışarıya fırlatmıştı…’
Güney Anadolu’da Fransız-Ermeni işbirliği
Güney deki durumu ‘Milli Mücadele’de Develi’(4)adını taşıyan eserde Mehmet Özdemir. 25 Kasım 1918 de Adana bölgesinde başlayan Fransız ve Ermeni işgalini tanıklar ve belgelerle şöyle anlatmaktadır:
.’’Fransızlar ikindi üzeri şehre girdiler. Kiliselerin çanları çalınıyordu. Ermeni evleri dükkanları, çarşı,pazar itilaf devletleri ve Ermeni bayrakları ile donatıldı. Yer yer Türk bayrakları yırtıldı. Gece fener alayları tertip edildi. Taşkınlık son haddini buldu. ’Kahrolsun Türkler ‘ sesleri ve ağza alınmayacak küfürler ortalığı çınlatıyordu’’
Fransızlarla birlikte gelen Ermenilerin 70 bini Adana ile köylerinde,12 bini Dörtyol’a, 8 bini Haçın’a(Saimbeyli) ve geri kalanı Osmaniye,Kadirli ve Kozan’a yerleştirilmişti. Ermeni terör ve zulmü Türkleri canından bezdirmişti. Çukurova Türkleri her şeylerini bırakıp Develi ve Kayseri’ye doğru kaçtılar.’’
Bu sırada Develi’nin durumu eserde şöyle anlatılıyor :
’’1.Dünya Savaşında tehcir edilmiş Ermeniler Develi’ye dönmüşler hakim ve zalim tavırları ile intikam fırsatları gözlüyorlar ve her an Türk mahallelerinin hücuma uğrayacağı bekleniyordu. Kimse hayatından emin değildi.
Sevr anlaşmasının Ermenilere verdiği hak ile Ermeniler vatanın hakiki sahibi kendilerini görüyor,Türkleri hakaretle aşağılıyorlardı. Fransızlar kendi haritalarında istila mıntıkalarını çizdikleri yerlere kadar hükümlerini yürütüyorlar,bu hükmün zabıta kuvveti de Ermeniler oluyordu.
Haçın’da toplu kuvvetle etrafa saldırıyor,Develi kenarından geçen Zamantı suyunu hudut çizerek,iç taraflarda reva gördükleri gibi,dış tarafa da hücumlarını hazırlıyorlar,yeni yerlerin zaptına karar veriyorlardı.’’
Bu dönemi araştıran Justin McCarty’ ‘Ölüm ve Sürgün’ isimli eserinde(5)Ermeni Lejyonu hakkında önemli bilgiler veriyor ;’’Fransız Doğu Lejyonu topluluğunun bir parçası olan Ermeni Lejyonu,4 tabura bölünmüş yaklaşık 5 bin askerle subaylardan oluşuyordu ve bunlar Mısır’da birliğe yazılmışlardı.
Birlikteki askerler Anadolu’dan gelme Ermeni sığınmacılar,Yakın doğunun diğer bölgelerindeki Ermeniler ve Avrupa’dan hatta Amerika’dan gönüllü gelmiş Ermenilerdi. Daha işin başından beri,Lejyonun amacı açıktı.
Ermeni subayların belirttiği üzere,Lejyon mensupları düzenli Fransız ordusunun birliklerindeki askerler gibi Fransa’yı düşmana karşı savunmak için değil,özellikle Türklere karşı savaşmak için ve yalnız bunun için kendine özgü bir topluluk olarak askere alınmışlardı.
Şimdi Fransa’nın Ermeni tezlerine neden sahip çıktığını daha iyi anlıyoruz. Çünkü o dönemde Antep’te,Maraş’ta,Urfa’da,Adana ve Çukurova’da Türklerin yaşadığı kötülüklerin baş aktörü Fransa’dır. Urfa,Maraş ve Antep’te Fransız kumandasındaki Ermeni zulmü ve katliamına karşı Türkler on binlerce şehit vererek şanlı bir mücadele vermişlerdir.Fransızlar giderken Ermeniler de onları takip etmişlerdir.
Milli Mücadele’de(Türk Bağımsızlık Savaşı’nda) Ermeniler : Birinci Dünya Savaşı sonucu Türk Vatanı İngiliz,Fransız,İtalyan ve onların piyonları Yunan,Ermeni silahlı güçleri tarafından işgal edildi.
İşte bu andan itibaren Türk Milletinin Atatürk’ün önderliğinde şanlı İstiklâl Mücadelesi başladı. Soykırıma uğradığını iddia eden Ermeniler Anadolu’da düzenli ordularla Türklere karşı savaştılar. Yalnız bu durum bile soykırım olmadığını ortaya koyar.
Kaldı ki elimizde bu dönemi aydınlatan sayısız belge ve tarihi şahit de Ermeni tezini çürütmektedir. Ermeni iddialarına mesnet olan Andonian belgelerinin ise düzmece olduğu anlaşılmıştır.
Türkler Atatürk’ün önderliğinde ne yaptı?
Ermeniler önce Doğu Anadolu’da Ruslarla sonra Güney Anadolu’da Fransızlarla beraber Türkleri imhaya kalktılar.Böylece hiç bir yerde nüfusça ekseriyet olmayan Ermeniler lehine Anadolu Türklerden arındırılmak istendi. Bu çok kötü duruma rağmen, Türkler vatanlarını,namuslarını korumak için şerefli,haklı,inanılmaz bir mücadele verdiler.
Oyunu bozdular. Emperyalistler.ve onların maşaları hedeflerine ulaşamadılar. Çünkü ‘Çılgın Türkler’kendisine kefen biçenlere ‘Ata’sı önderliğinde haddini bildirdi. 24 Temmuz 1923 ‘de imzalanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşması olarak kabul edilen ‘’Lozan Anlaşması’’ ile Ermeni Meselesi ve Ermeni iddiaları resmen kapandı.O halde bu gün bizden kimsenin bir şey isteme hakkı yok.
Günümüzde Ermeniler ne istiyor?
Ermeniler geçmişte proğramlı basın yayın faaliyetleri yanında Türklere karşı silahlı terör yolunu seçtiler.. Özellikle Türk devlet adamlarına yöneltilen bu terörist strateji ilk defa 1905’de II.Sultan Abdülhamid’e yapılan bombalı saldırı ile başladı.
Ermeni terörü yurt dışındaki Türk görevlileri temsilcilikleri ve kuruluşlarına yönelmiş ve 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmişti. Ermeni terör örgütlerinin amacı Türkiye’yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak ‘Bağımsız bir Ermenistan ‘’ kurmaktı.
Bu gün Ermenistan politikasında,söz konusu isteklerin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir. Ermenistan Anayasasında Türkiye toprakları üzerinde. hak iddia edilmekte ve Ermeni Cumhurbaşkanlığı bayrağında Ağrı Dağımızın resmi bulunmaktadır.
Türkiye’ye Ermenistan sınırımızı açmamız için baskı yapan ülkeler, önce Azerbaycan toprağı Karabağ’ı işgal eden 1 milyon Azeri soydaşımızı göçe zorlayan Ermenistan’a yaptırım uygulamalıdır.
Türkiye üzerindeki Ermeni emelleri açıktır. Ermeniler, sözde Ermeni soykırım iddiaları vasıtasıyla önce meselenin tanınmasını sağlamak, daha sonra soykırım olarak kabul edilmesini ,bu yolla Türkiye’den tazminat ve toprak talebinde bulunmak istemektedir.
Ermeni Meselesine karşı Türkler ne yapmalı?
Dün olduğu gibi bu gün de Ermenilerle Türkler arasındaki sorunlardan faydalanan, Ermenileri kışkırtan, soykırım iddialarını Türkiye’ye baskı yapmak ve bir şeyler koparmak için kullanan bazı sömürgeci devletler var.
Türkiye Ermeni soykırım iddiaları ile mücadelede ABD kongresinde ‘soykırım tasarılarına engel olmak için yabancı lobilerden medet umuyor. ABD soykırım kararını başımızda sanki Demokrasinin kılıcı gibi tutmaktadır.
Türkiye hakkını el yardımı ve insafı ile mi savunacak? Son zamanlarda piyasaya sürülen araştırma sonuçları Türk tezlerini güçlendirse de kimliklerini Türk düşmanlığı üzerine kuranların bunları dikkate alacaklarını zannetmiyorum. Ama, önce kendi gücümüze güvenmeliyiz. Genç nesillerimize tarihimizi ve bütün dünyaya yılmadan kendi tezlerimizi anlatmalıyız. Ama esas olan vatan topraklarımıza güçlü ve birlik içinde sahip çıkmamızdır. Dünyanın anladığı dil budur!