Kürtçe ismiyle Kobanî, Arapçasıyla Ayn el Arap, Haleb’in 60 bine yakın Kürt nüfusunun yoğun olduğu bir ilçesi. Dün huzur içerisinde olan bu Osmanlı toprağı, bugün kriz noktası haline gelmiş, din adına ortaya çıkan fakat Kurban Bayram günü bile vahşet sergileyen IŞİD, bu beldede kan döktürüyor, zulme devam ediyor.
Kobani’de olup bitenler böyle. Bir de ülkemize sıçrayan ve Provokatörlerce yönetilen eylemler var. Bu eylemler bölge halkına eziyet haline gelirken, kanlı Terör örgütü IŞİD’in de ekmeğine yağ sürmüş oluyor. Düşünün İslamiyet’in öngörmediği ve kabullenemediği her türlü melaneti ne yazık ki IŞİD, İslamiyet adına yaptığını söylüyor. Şimdi, bu zalim örgütün yaptıklarıyla bizim ne alakamız var. Sınırlarımız dışında cereyan eden olayları bahane edip sağı solu yakmanın anlamı yok. Demezler mi adama? Kobani düşmek üzereyken, burada eylem yapacağına git Kobani’de IŞİD ile çarpış diye. Türkiye’nin sınırları ile ilgili bir sıkıntısı yok. Sadece emperyalist güçler, oyun içinde oyun kuruyorlar. Kobani’nin düşmesi Türkiye’ye ne faydası olur Allah aşkına? Dün Kobani’li kardeşlerimize vatandaşlık kimliği vermeyen Baas rejimine hiç kimsenin gıkı çıkmıyordu. Neredeydi bu merhametli, şefkatli emperyalistler? Ey Kürt kardeşim iyi düşün! Kobani’yi düşürecekler. Ama bu düşmenin arkasında yatan gerçek aslında Türkiye’deki Kürtleri, sokağa çekmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin huzurunu bozmaktır. Nitekim bu oyun da tutar. Ülkemizin Güneydoğu ve İstanbul başta olmak üzere, Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı yerlerde sokak protestoları yapılıyor. Oyuna gelen Kürt gösterici kardeşlerimiz, ne yazık ki belediye otobüslerini yakmakta, taşkınlıklar yapmakta, polis kurşunlamakta, karakol basmakta. Allah aşkına bu yaptığınız doğru mu? IŞİD’ten kaçan kardeşlerimize kucak açan bir devletin huzurunu bozacak eylemlere soyunacaksın. Ve diyeceksin ki “Kobani’ye niye silah yardımı yapmıyorsunuz”? Bu şiddetin ve eylemin Kobani’ye hiçbir faydası yok. Bu böyle biline. Ateş düştüğü yeri yakar. Kobani ateş altında iken, Kürt kardeşlerimizin bu eylemi, şer odaklarına, Esad ile IŞİD’e destek mahiyetinde prim yapıyor, emperyalistler kıs kıs gülüyor.
Düşünün Kobani’nin, kanlı terör örgütü olan IŞİD’in eline geçmesini hangi vicdan ister. Oradaki kardeşlerimizin burnunun kanamasına bile gölümüz razı olmaz. Tabloya bir bakacak olursak, Kobanî nüfusunun, neredeyse tamamı Türkiye’ye nakledildi. İnsanî yardım da artarak devam etmekte. “İlla da silah verin” derseniz olmaz. Silah verilmemesinin de sebebini hep beraber gayet iyi biliyoruz. Kobanî bölgesini siyasi nüfuzunda tutan kim? PYD’dir. Bu yapı PKK’ya paralel veya PKK’nın devamı bir örgüt müdür? YPG İsminde 5 Bin kadar da silahlı militanı bulunmakta mıdır? Evet . Öyle ise, Türkiye’nin istemesine rağmen silah yardımı yapamamasının haklı sebepleri vardır. Şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne sıfat ile PYD’ye silah ve mühimmat sağlasın. Türkiye bir ulus devletidir. Bu devletinde kendine has kaide ve kuralları vardır. Bu desteğin iki tehlikeli kolu var. Birincisi Suriye Lideri Esad halkına zulüm ederken, PKK’nın devamı olan PYD Esad’ın safında yer aldı. Oysa PYD’nin niyeti doğru olsaydı saf tutacağı yer, Hür Suriye Ordusu ve Esad muhaliflerinin yanı olmalıydı. İkincisi ise, verilecek bu silahların doğru kullanma garantisinin olmamasıdır. Yani bu silahların yarın Türk askerine doğrultulma tehlikesinin var olmasıdır.
Hülasa nereye bakarsanız bakın. Karşınıza çıkan yol çıkmaz sokağı gösteriyor. Tıpkı ABD’nin Arap Baharı ile geliştirdiği Orta Doğu Politikası gibi.Görüyoruz ki ABD’nin Ortadoğu Politikası, Surye’de içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Amerika’nın orta doğu politikası yine perişanı oynamıştır. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Amerika, yalnızca IŞİD’i değil, Suriye desteği sağ rejimini hedef alırsa askerî yardım yaparız” şartı uçuşa yasak bölge kaydıyla birlikte isabetlidir. Ne var ki Beyaz Saray, gecikmeden “Biz IŞİD’e kilitlendik” diyerek hemen bu fikre karşı çıktı.
Bu durumda Baas rejimi ve arkasındakiler tarafından desteklenen taşeron IŞİD, Kürt bölgesini ele geçirmeye çalışacaktır. Böyle bir netice üzerine bir kısım Türkiye Kürtleri kolayca tahrik olur. Dikkatlerden kaçmamalı ki Türkiye’nin kalkınmasını, büyümesini önlemek isteyenler, maksatlarına nail olmaktalar. Ankara, dış güçlerin “Kobani oyunu”nu bozmalıdır. Hem Kobani’nin düşmesine mani olmalı, hem de barış sürecinin bitmesine yol açacak sebepleri ortadan kaldırılmalıdır. Kısacası diplomasiye ince ayar çekmelidir.
Kürt kardeşlerimize gelince, kurgulanan tepkileri vermeyerek, sabrederek, öldürücü yalanlara karşı hakikati arayarak, Kürt-Türk dostluğuna, barışa, Kobani’ye, mültecilere sahip çıkmaya devam etmektir. Öyleyse; Sevgili Kürt kardeşlerim elinizdeki o Molotof kokteylini yavaşça yere bırakın, ortak aklınızla hareket edin. Biz bir iken daha da güçlü oluruz. Yoksa emperyalistlerin böl, parçala, yönet modeline tabii oluruz ki Allah muhafaza sonumuz demektir. Aman ha. Tahriklere kapılmayalım aklı selim hareket edelim. Kobani yanı başımızda yanıyor ama, Kobani’lerin neredeyse hepsi Türkiye’de. Türkiye’yi herkesin sığınabileceği güvenli bir liman olarak korumak insanlığa karşı en öncelikli görevimiz ve göreviniz olmalıdır.