İnsanoğlunun hayatı bir su misali akar durur. Hiçbir zaman farkında olmayız fani dünyadaki zamanın nasıl geçtiğini. Dünyaya gözümüzü açtığımız anda bir adam görürüz karşımızda. Bize tebessüm ile bakan, sevgi ile sımsıkı sarılarak kucağına alan ve bizi gözünden bile kıskanan yüce dağ. O Dağ Babadır işte.
Hayatın her zerresinde ve ilklerini yaşadığımız anlarda hep karşımızda durur. Güvenli bir liman gibi bizi bağrına basan ulu bir dağdır Baba. Onun gözünde dünyaya geldiğimiz ilk günkü gibi bebek oluruz, hiç büyümeyiz işte. Yaşlansak bile Baba hep bizi çocuk görür işte.
Daha ilk adımlarımızda, ilk baba deyişimizde, okulumuzun ilk gününde hep o paha biçilmez baba vardır hayatımızın her zerresinde. Baba hayatımızın merkezindedir ve O da diğer babalar gibi, sorgusuz sualsiz seni seven tek adamdır. O emsalsiz dert ve gam yüklü kişi, dert babası, Babadır işte!
Ne kadar güzel değil mi baba diyebilmek? Onun işten gelişini sabırsızlıkla beklemek, gelince de büyük bir hasretle sarılmak baba kokusunu ciğerlerinde hissetmek ve ona sonsuz güvenmek. Ellerini hiç bırakmayacak biri var karşında, güvendiğin tek dağ babadır İşte!
Kimimiz bu Ulu Dağ’a kavuşmanın sevincini yaşarken, kimiz de aniden ayrılmanın hüznü ve kederini taşırız. Ben deniz de bu acıları yaşayan biri olarak dert ve ıstırap yüklüyüm. Çünkü bende O Ulu Dağ Babamdan kopmanın korkusunu yaşıyorum. Yüreğim babasızlık ve yalnızlık korkusu ile burkuluyor. Çünkü; O Ulu Dağ, 35 gündür yoğun bakımda çaresiz gibi görünen bir hastalığın pençesinde.
Hayatın bütün acımasızlıklarını ve çile dolu sorumluluklarını kendine dert edinen dertli Babam. Sevgiliye kavuşmanın vakti geldi mi ne? Geldi ise, ne mutlu sevgiliye kavuşmak. İman ile fani dünyada sevdiklerini bırakarak asıl sevgiliye kavuşmak. Biliyorum yolcu olarak geldiğimiz bu fani dünyada, sevgiliye iman ile kavuşmak büyük bir nimet. Ancak ben sensiz nasıl yaparım Babam? Emri hak vuku bulduğunda beni gurbete hep yalnız bıraktığın gibi yine yalnız bırakacaksın biliyorum Babam. Ben nasıl kalkarım, sensiz bu kadar ağır yükün altında Babam?
Sen yoğun bakımda yattığın şu saatlerde seni dua ile yad ediyorum Babam. Ve asıl sevgiliye yalvarıyor ve diyorum ki, Ey yumurtaya can veren Rabbim! Babam Ahmet Turan’a merhametin ve rahmetin ile muamele eyle! Onu iki cihan güneşi sevgiliye komşu eyle. Eğer emri hak vukuu bulacaksa, ona kabir suali ve azabı çektirme şehitler mertebesine ulaştır.Diye dua ediyorum Babam. Çaresiz Aziz’in elinde duadan başka birşey gelmiyor. Daha da çeresizleşiyorum Babam.
Günlerdir sen yoğun bakımda iken, ben de yoğun yalnızlığımla köşeme çekilip hep sensizliğime ağlıyorum Babam. Sensizliğe ve hasretine döktüğüm göz yaşlarımın şahidi klavyem Babam. Garip ve yalnız Babam. Fakirlik ve yokluğun bizi birbirimizden ayırdığı, bizi birbirimize hasret bıraktığı dünya işleri yüzünden girdiğimiz uykudan uyanma vakti geldi Babam. Bir masal gibi, su misali akıp giden ömürde ne kaldı geriye Babam?
Biliyorum bu yazdıklarımı duymuyor ve okumuyor olacaksın. Ama insanoğlu çaresizliğini ve yalnızlığını daha fazla gizleyemiyor işte Babam. Bende yıllardır içime gömdüğüm yalnızlığımı klavyem ile dertleşerek, senin yüzüne söyleyemediğim sana olan hasretimi satırlarımla duyurmak istedim Babam. Gün ayrılık günü, gün vedalaşma günü. Bir daha görüşmemek var. Hakkını helal et Babam.