Aziz Dağtekin Yazdı
İsrail, 8 Aralık’ta Beşar Esad rejiminin kontrolündeki Suriye’yi hedef alan yoğun hava saldırıları ve işgaline yönelik kararlar alarak hem bölgedeki dengeleri sarsmakta hem de uluslararası tepki çekmektedir. İsrail’in Suriye’ye yönelik bu tür terörist operasyonları, genellikle güvenlik kaygıları ve stratejik çıkarlar doğrultusunda gerçekleştirdiğini iddia etmektedir. Oysa İsrail, sözde İran’ın Suriye’deki askeri varlığını engellemeye ve Lübnan’daki Hizbullah gibi İran destekli grupları hedef almaya çalıştığını iddia etmekte ise de bu külliyen yalandır. Bu bağlamda, İsrail’in bu tür saldırılarının arkasında, sadece askeri ve güvenlik politikaları değil, aynı zamanda uluslararası alanda denge kurma stratejileri ve Arz-ı Mev’ud yani vaat edilmiş topraklar rüyası yatmaktadır.
Katil ve işgalci İsrail’in bu tür terörist operasyonlara karar verme süreci, genellikle savunma ve dış politika organları arasında yapılan müzakerelerle şekillendirdiğini öne sürülse de bu doğru bir ifade olamaz. İsrail’in Başbakanı, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı gibi katillerden oluşan bir katiller grubunun aldığı kararları ABD yönetiminin onayından geçirdikten sonra terörist operasyonlarını gerçekleştirir. Ancak, İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının bir diğer arka planında ABD’nin ve bazı AB ülkelerinin desteği de yer almaktadır. ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları ve İsrail ile olan stratejik ittifakı, İsrail’in terörist operasyonlarını destekleyen bir kanlı faktör olarak hafızalara kazınmıştır.
Ancak, İsrail genellikle uyduruk ulusal güvenlik çıkarları söylemleri doğrultusunda hareket ettiğini iddia ederken, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu operasyonlara doğrudan onay verme zorunluluğu vardır. ABD’nin bilhassa Biden yönetiminin bu kör ve sağır tam teslimiyetçi anlayışı Orta Doğu’yu yaşanmaz bir coğrafya haline getirmektedir.
GENERAL MİCHAEL KURİLLA VE YPG/PKK İLİŞKİSİ: PERDE ARKASINDA NE VAR?
Bu vahşetin ve kanlı politikanın en büyük kanıtı ise, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Michael Kurilla’nın 8 Aralık 2024’te Suriye’deki askeri üsleri ziyaret etmesi bahanesiyle burada YPG/PKK ile buluşması, bölgedeki stratejik denklemler açısından dikkat çekici tehlikeli bir gelişmedir. ABD, özellikle Suriye’deki iç savaşın başlangıcından itibaren YPG/PKK ile yakın bir ilişki kurmuş ve bu yapıları kendisinin kurduğu IŞİD’e karşı savaşta en önemli müttefiklerinden biri olarak görmekte ve her türlü desteği sağlamaktadır. Bu bağlamda, Kurilla’nın ziyaretinin ve YPG/PKK ile gerçekleştirdiği buluşmanın, ABD’nin bu yapıları destekleme politikasını sürdürdüğünü ve bölgedeki stratejik hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçladığını gösterdiğini çok iyi anlıyor ve doğru yorumluyoruz.
ABD, artık perde arkasında değil, aleni olarak YPG/PKK ile olan ilişkisinin, bölgesel istikrarı bozmaya yönelik bir hamle olduğunu gizleyememektedir. Ancak, bu durum sadece bir tarafın çıkarlarına hizmet eden bir durum olarak da değerlendirilecek olunsa da ABD, YPG/PKK’yi IŞİD’e karşı değil, bir NATO ülkesi olan Türkiye’ye karşı kullanılmaya elverişli olan aparatları desteklemektedir. ABD, olmayan IŞİD’e karşı YPG/PKK’yi etkili bir kuvvet olarak kullandığını savunurken, Türkiye gibi güçlü bir NATO müttefiki ülkelerin güvenlik kaygılarını göz ardı etmektedir. ABD’nin bu kirli durumu bölgedeki istikrarsızlıkları daha da derinleştirmektedir. Çünkü Türkiye’nin terörle mücadeleye yönelik endişeleri, YPG/PKK’nın silahlı mücadelesi ve ideolojik bağlantıları nedeniyle daha da büyümektedir.
ABD VE TÜRKİYE’NİN ÇELİŞKİLİ İLİŞKİSİ: YPG/PKK VE TÜRKİYE’NİN MEŞRU ENDİŞELERİ
ABD’nin Suriye’deki son durum değerlendirmesinde, Türkiye’nin YPG/PKK’ya yönelik terörle mücadele endişelerini dile getirdiği bir bağlamda, Washington’un YPG/PKK ile olan ilişkisini sürdürmesi, NATO müttefiki Türkiye için ciddi bir anlam taşımaktadır. Türkiye, YPG/PKK’yı PKK’nın Suriye kolu olarak belgelerle kanıtlarken, bu eli kanlı terör örgütünü kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak görmektedir. ABD ise, YPG/PKK’yı IŞİD’e karşı en etkili mücadele veren güç olarak desteklemeyi tercih etmektedir. Nere de kaldı NATO? Nere de kaldı müttefiklik? ABD, bu ikilemli tavrıyla NATO’nun dibini oymaktadır.
Bu iki ülke arasındaki stratejik çelişki, diplomatik gerilimlere yol açmaktadır. Türkiye’nin, ABD’nin YPG/PKK’ya verdiği desteğe karşı gösterdiği tepkiler, bölgedeki denklemleri zorlaştırmaktadır. Türkiye, ABD’nin bu desteğini, ulusal güvenliğine tehdit olarak görmekte ve NATO müttefikliğine rağmen Washington’u bu konuda yola getirmekte zorlanmaktadır. ABD’nin, Türkiye’nin güvenlik endişelerini kabul etmesine rağmen, YPG/PKK ile olan kanlı ilişkisini sürdürmesi, bir nevi stratejik çıkarlarını Türkiye’nin güvenlik kaygılarından önde tutması anlamına gelmektedir.
ABD’NİN HTŞ’YE GÖZ KIRPMASI: YENİ BİR İSTİKRARSIZLIK MI?
ABD’nin son dönemdeki bazı Suriye politikaları, bölgedeki başka bir kritik aktör olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile de ilişkilidir. ABD, HTŞ’nin El-Kaide bağlantılı bir grup olduğunu iddia etmekte ise de bir başka terör örgütü YPG/PKK ile iş tutması, Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmesi ortaklık ve müttefiklik mantığına ters düşmektedir. ABD’nin HTŞ’ye yönelik açıklamaları ve bazı temasları, özellikle Rusya ve İran’ın Suriye’deki etkisini kırmaya yönelik bir strateji olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu durum bölgedeki diğer aktörler için ciddi bir istikrarsızlık kaynağı olmaktadır. HTŞ’nin, Esed rejimine karşı mücadelede önemli bir aktör haline gelmesi, Suriye’deki muhalefetin daha da parçalanmasına yol açmak için ABD ve İsrail gibi Siyonist aktörlerin sinsi bir yapılanma planı gözlerden kaçmamaktadır.
Bize göre, ABD’nin verdiği demeçlerle HTŞ’ye göz kırpması, bölgede daha fazla çatışma ve gerilim yaratma potansiyeli taşır. Zira, HTŞ’nin varlığı, Türkiye ve Rusya için büyük bir güvenlik tehdidi oluştururken, ABD’nin bu gruptan faydalanması, bölgedeki güç mücadelelerini daha karmaşık hale getirecektir. ABD’nin bu adımı, Suriye’deki istikrarsızlıkları daha da derinleştirerek, ülkedeki uzun süredir süren iç savaşın daha da şiddetlenmesine yol açmayı amaçladığını kaygıyla izlemekteyiz.
YPG/PKK’NIN KORUNMASI: IŞİD TEHDİDİ ÜZERİNDEN ABD’NİN STRATEJİSİ
ABD, YPG/PKK’yı, IŞİD’e karşı sözde yürütülen olmayan savaşın en etkili kara gücü olarak görmektedir. Ancak, son yıllarda IŞİD’in gücünü büyük ölçüde kaybetmiş olması, ABD’nin bu örgüte karşı mücadelede kullandığı araçları sorgulatmaktadır. IŞİD tehdidi yok denilecek olsa da, ABD’nin YPG/PKK’yı koruma stratejisi devam etmektedir. Bu durum, ABD’nin Orta Doğu’daki uzun vadeli stratejik hedefleri doğrultusunda şekillenen bir politika olarak değerlendirmek lazımdır. Özetle ABD, Suriye’deki askeri varlığını sürdürmek ve bölgede kalıcı olarak kalmak için IŞİD gibi terörist gruplarla bahaneler üretmektedir.
Sonuç itibariyle, ABD’nin YPG/PKK’yi Türkiye’ye karşı koruma stratejisi, bölgedeki güç boşluğunu doldurma ve bölgesel istikrarı sağlama amacını gütse de, bu durum Türkiye ve diğer bölgesel aktörlerin güvenlik endişelerini göz ardı etmektedir. IŞİD tehdidi yok olsa da, ABD’nin YPG/PKK’yı koruma politikası, bölgedeki istikrarsızlıkları artıracak ve daha büyük gerilimlere yol açacaktır.
SONUÇ OLARAK ORTADOĞU’DAKİ STRATEJİK İTTİFAKLAR VE ÇELİŞKİLER
Ortadoğu, uzun yıllardır global ve bölgesel güçlerin çıkar çatışmalarının en yoğun yaşandığı bir alan olmuştur. İsrail, ABD, İran ve Rusya gibi aktörler, bu bölgedeki stratejik hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken, yerel aktörlerle olan ilişkileri de karmaşık bir hal almıştır. ABD’nin YPG/PKK ve HTŞ gibi gruplarla olan ilişkileri, bu karmaşık yapıyı daha da derinleştirmektedir. ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarlarını, NATO müttefiki Türkiye’nin güvenlik endişeleriyle çatışırken, bu durum, Ortadoğu’nun gelecekteki istikrarını tehdit etmeye devam edecektir.