Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Türkiye uzun zamandır ekonomik bir fırtınanın kıyısında değil, tam göbeğinde yaşıyor. Fırtına büyüyor, rüzgâr sertleşiyor, fakat ilginçtir: İktidar da muhalefet de pencereyi kapatıp uyuyormuş gibi davranıyor. Dışarıda emekli, dar gelirli, vergi yükü altında ezilen esnaf borçla, zamla, harçla boğuşurken; içeride yüksek koltukların sessizliği uğuldayan rüzgârı bile bastırıyor.
Defter yenileme harcı artıyor…
Köprü ve otoyollar cep yakıyor…
Sağlık sigortası primleri yükseliyor…
Araç trafik sigortası başka bir kara delik…
Noter harçları ayrı bir yük…
Bedelli askerlik ücreti bir yılda bir araba parasına dönüyor…
Gıda fiyatları zaten başlı başına bir felaket.
Ama kimse çıkıp şu soruya cevap vermiyor:
Bu faturayı kim ödüyor?
Elbette bu ülkenin görünmeyen kahramanı olan esnaf, emekli, işçi, memur, çiftçi… Yani en kırılgan kesim. Onların omzuna bindirilen yük, artık bir ekonomik tercih değil; düpedüz bir hayatta kalma mücadelesi.
Devlet “Enflasyon Düşecek” Diyor, Ama Vergi Kalemleri Kanat Çırpıyor
Ne garip bir tezat:
Bir yanda hükümet “enflasyon düşüyor, düşecek” diyor…
Diğer yanda vergi ve harç listesi her yılbaşında Everest’e doğru tırmanıyor.
İğneden ipliğe zam biniyor, dar gelirliden “biraz sabır”, “biraz kemer sıkma”, “biraz fedakârlık” isteniyor. Ama fedakârlığın ölçüsü hep aynı: Zayıf olan daha çok fedakârlık yapacak. Gücü olanın fedakârlığı ise sadece bir basın toplantısı süresince dile getirilen laflardan ibaret.
Ekonominin kitabı yeniden yazılıyor belki ama bu kitabın bedelini dar gelirli ödüyor, baskısını ise fırsatçıların ahlaksızlığı üstleniyor.
Vicdansız Fırsatçılar ve Gıda Teröristleri
Enflasyon kadar tehlikeli bir şey varsa o da vicdansız fırsatçılardır.
Asgari ücret artıyor → Zam geliyor.
Memur ve emekli maaşları açıklanıyor → Zam geliyor.
Aslında döviz yerinde duruyor → Ama yine zam geliyor.
Bu ülkenin en büyük paradoksu şu:
Ekonomi kötüye gidiyor ama fırsatçıların yüzü gülüyor.
Market raflarında “etiket değişimi” artık ekonomik bir terim değil; resmen toplumsal bir travma hâline geldi. Bir bakmışsınız aynı ürün aynı gün içinde üç kez fiyat değiştirmiş. Denetim yok, vicdan yok, düzen yok… Olan yine vatandaşa oluyor.
Muhalefet Nerede?
Bu noktada dönüp muhalefete bakıyoruz.
İktidarı eleştirmek kolay ama alternatif olmak zor.
Bu zorunluktan maalesef kaçıyor gibiler.
Ana muhalefet partisi CHP, yıllardır “milletin sesi” olma iddiasını taşıyor. Fakat ekonomik yangın büyürken, işsizlik çığrından çıkmışken, raflarda yangın varken, Ankara koridorlarında Silivri diplomasisi yürütmek toplumun beklentisine karşılık değil. Vatandaş “yangını söndürün” diyor, siyaset ise “dosyaları bekletin” diyor.
İktidarın destekçisi konumdaki diğer partiler ise eleştirmek bir yana, bu tablo karşısında sessizliği tercih ediyor.
Sanki zamları gören yok, vergi yükünü hisseden yok, market fiyatlarıyla yüzleşen yok.
Ne İktidar Ne Muhalefet Enflasyonun Gerçek Yüzünü Görmüyor
Sokağın gerçeği başka.
Siyasetin anlattığı başka.
İktidarın ekonomik çizelgesi başka.
TÜİK’in açıkladığı ise bambaşka.
TÜİK, sokağın enflasyonunu yansıtmıyor.
Vatandaşın cebiyle TÜİK tabloları arasındaki fark, artık uçurumdan büyük.
Halkın yaşadığı hayat başka; devletin hesapladığı hayat başka.
Gerçek enflasyon mutfakta.
Gerçek enflasyon kasada.
Gerçek enflasyon pazarda.
Ama kimse bu gerçeği duymak istemiyor.
Bu Hikâyenin Sonu Nasıl Yazılacak?
Bir ülkede baş bozuk olunca, düzen bozulur.
Düzen bozulunca umut kırılır.
Umut kırılınca toplum dayanma gücünü yitirir.
Bugün Türkiye’de yaşanan tam da budur.
Vergi yükü altında ezilen esnaf, geçim derdine gömülen emekli, zamlarla boğuşan asgari ücretli…
Hepsi aynı hikâyenin satırlarıdır.
Ve bu hikâye şunu soruyor:
Bu ülkenin omuzlarında yük taşıyan insanların artık biraz nefes alma hakkı yok mu?
Siyaset görmezden gelse bile, fırsatçılar istismar etse bile, bürokrasi kulak Verse bile…
Bu gerçek değişmiyor:
Bu toplum ayakta kalırsa, onların sırtında kalacak.
Ve bu kez toplum sustuğunda değil, konuştuğunda değişim başlayacak.
Netinternet Haber İnternet Haberciliğinin Doğru Adresi