Aziz Dağtekin Yazdı
Suriye, son on beş yıldır tarihin en büyük insani krizlerinden birine sahne olmaktadır. Esad rejiminin zulmü, iç savaşın sebep olduğu yıkım ve toplumsal travmalar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının ise yerinden olmasına yol açmıştır. Bu kaosun ortasında, pek çok insan ülkelerini terk ederek Türkiye’ye sığınmış, yaşamını yeniden kurma ümidiyle başka topraklara adım atmıştır. Ancak bu trajedi, sadece göçmenlerin değil, aynı zamanda onların içindeki dramın ve kayıpların da bir parçasıdır.
Bu günkü makalemde Suriye’deki zulümden kaçan ve Türkiye’ye sığınan, HTŞ’nin (Heyet Tahrir el-Şam) kontrolü yeniden elinde bulundurmasıyla birlikte memleketine dönen 61 yaşındaki bir adamın hikayesini ve ülkesinin uğradığı zulümü kaleme alacağım. Türkiye’den ayrılmadan önce CNN Türk muhabirine ağlayarak, bir ülkenin uğradığı zulüm ve vahşeti sözlerle anlatmanın imkansızlığını gözyaşlarıyla dile getiren bu adamın dramı, Suriye’deki insanlık dramının bir yansıması keza bir ülkenin sözle anlatamadıklarının göz yaşlarıyla söylemek istediklerinin acılı dramıdır.
Malumunuz olduğu üzere, Suriye’deki iç savaş, 2011’deki halk ayaklanmasının Esad rejimi tarafından Rusya ve İran’ın dayanışması sonucu sert bir şekilde bastırılmasıyla başlamıştır. Rejim, protestolara şiddetle karşılık vererek, ülkeyi adeta bir savaş alanına çevirmiştir. Savaşın şiddeti arttıkça, halkın büyük bir kısmı rejimin zulmünden kaçmak zorunda kalmıştır. Aileler, evlerini terk etmiş, çocuklar ya yollarda yada Akdeniz’in veya Adalar Denizi’nin azgın sularında boğularak ölmüş ve masum siviller, rejim kuvvetlerinin ve ABD’nin eğitip donattığı, finanse ettiği terörist grupların saldırılarına maruz kalmıştır.
Bu savaşın içinde, sadece askeri çatışmalar değil, aynı zamanda psikolojik travmalar, açlık, hastalık ve sivil kayıplar da yaşanmıştır. Esad rejimi, muhalifleri sindirmek için işkenceyi, baskıyı, insanları diri diri pres makinalarında ezerek öldürmeyi ve zulmü bir yöntem olarak kullanmış; kimyasal silahlar gibi yasaklı araçlarla halkına karşı suç işlemiştir. Tüm bu vahşet, yalnızca ülkenin altyapısını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı ve insanları da tahrip etmiştir.
Suriye’deki iç savaşın yoğunlaşmasıyla birlikte, çok sayıda Suriyeli Türkiye’ye sığınmaya başlamıştır. Türkiye, savaşın başından itibaren, milyonlarca Suriyeliye kucak açarak, onlara yaşamlarını yeniden kurma fırsatı tanımıştır. Ancak bu sığınma, çoğu zaman sadece fiziksel bir güvenlik sağlamakla kalmamış; göçmenlerin, bir daha asla geriye dönmeyecekleri bir hayatın parçası olmalarını da beraberinde getirmiştir.
Türkiye’ye sığınan bu insanlar, geçici bir çözüm değil, kalıcı bir güven arayışında olmuştur. Onlar, kendi vatanlarında gördükleri zulmü ve vahşeti bir an önce unutup, belki de bir gün geriye dönebilme umuduyla hayatlarına devam etmeye çalışmışlardır. 61 yaşındaki bu adam, diğer göçmenler gibi, o korkunç dönemi geride bırakabilmek için Türkiye’ye sığınmış ve burada bir hayat kurma çabası içine girmiştir.
Esad rejimi, yıllar süren mücadelelerin ardından büyük toprak kayıpları yaşarken, muhalif grupların etkisi artmıştır. 2017 yılından itibaren HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi cihatçı gruplar, ABD, Rusya ve İran güçlerinin baskı ve kıskaçları sonucu ülkenin her noktasından silinerek özellikle İdlib bölgesine sürüklemişlerdir. İdlib bölgesine zorunlu yerleşen HTŞ, gördüğü baskı ve zulümler sonucu bu bölgede etkili olmaya başlamıştır. 2020 itibariyle, Esad rejiminin yeniden toparlanmaya başlaması, HTŞ’nin de sahada etkinleşmesiyle bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu karmaşık süreç, çeşitli müttefiklerin ve düşmanların müdahalesiyle şekillenmiş, Suriye’deki denklemi yeniden kurmuştur.
61 yaşındaki adam, yıllar sonra memleketine dönebilmek için Türkiye’den ayrılma kararı almış ve Esad rejiminin çöküşünün ardından ülkesine dönüş yapmıştır. Ancak, dönmeden önce CNN Türk muhabirine ağlayarak, bir ülkenin uğradığı zulüm ve vahşeti kelimelerle anlatmanın imkansız olduğunu dile getirmiştir. Bu sözler, savaşın iç yüzünü ve insanların yaşadığı korkunç deneyimleri anlatmak için kelimelerin yetersiz olduğunu vurgulamaktadır. Savaşın yarattığı travmalar, sadece fiziksel kayıplarla değil, insan ruhunun derinliklerinde bıraktığı izlerle de ölçülmektedir.
61 yaşındaki adamın Türkiye’den ayrılışındaki üzüntü, sadece kendi kişisel acısını değil, aynı zamanda bir milletin kaybolan kimliğini de simgeliyor. Suriye, yıllarca çeşitli kültürlerin ve medeniyetlerin buluştuğu, farklı inançtaki insanların bir arada yaşadığı bir ülkeydi. Ancak, emperyalist güçlerin çıkar uğrana başlattıkları iç savaş bu tarihi mirası yok etti ve birçok Suriyeli, memleketlerinde bir daha asla huzurlu bir yaşam süremeyeceklerini fark etti.
Adam, gözyaşlarıyla anlatmaya çalıştığı zulüm ve vahşet hikayesiyle, sadece kendisinin değil, bir halkın uğradığı travmayı da dile getirmiştir. Suriye’nin bölünmesi, kentlerin yıkılması, ailelerin ayrılması ve insanların yaşadığı korkunç deneyimler, bir ulusun belleğinde silinmez izler bırakmıştır. Bu adamın gözlerinde, bir halkın kaybolan geleceği, geçmişiyle birleşerek ortaya çıkmaktadır.
Sonuç itibariyle Suriye’deki iç savaş, sadece silahların patladığı bir çatışma değil, aynı zamanda insanlığın sınavını verdiği, zulmün ve vahşetin doruk noktaya ulaştığı bir dönemdir. Türkiye’ye sığınan bu 61 yaşındaki adamın gözyaşları, Suriye halkının yaşadığı acıların bir sembolüdür. Ancak, bu trajediyi ve kaybı anlatmak sadece kelimelerle mümkün olamaz. Suriye’nin çöküşü, halkının parçalanması ve bir halkın kimliğinin yok olması, her bir Suriyeli için derin bir travma bırakmıştır.
Adamın Türkiye’den ayrılışı, aynı zamanda Suriye’deki huzurlu geçmişi arayan bir halkın, umut ve korkularla dolu bir geleceğe adım atmasının simgesidir. Gerçekten de, bir ülkenin uğradığı zulüm ve vahşeti anlatmak, ancak o zulmü yaşayanların gözlerinden ve yüreklerinden anlaşılabilecek bir şeydir.