ABD ile AB’nin desteklediği PKK ve YPG Türkiye’nin beka sorunudur

Aziz Dağtekin Yazdı

Türkiye, son yıllarda sınırları boyunca ve çevresinde terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadele ile bölgesel güvenlik ve istikrarı sağlamak adına önemli bir stratejik adım atmaktadır. Bu mücadelenin merkezinde, başta PKK ve onun Suriye’deki kolu olan YPG olmak üzere, terör örgütlerinin bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesi yer almaktadır. Türkiye, terörizmin sınırlarını aşarak, kendi ulusal güvenliğini tehdit eden örgütlerle karşı karşıya kalmakta ve bu tehditlere karşı hem maddi hem de insani olarak büyük bir bedel ödemiştir. Türkiye, terör belasından kurtulmak için sabırla ve inançla bu  mücadelesinde yalnızca askeri gücünü değil, aynı zamanda diplomatik ve stratejik çözümlerini de devreye sokmaktadır.

ABD ve AB ülkeleri tarafından desteklenen ve finanse edilen PKK, 1984 yılından bu yana Türkiye’ye karşı terörist ve kanlı faaliyetler yürüten bir eli kanlı terör örgüttür. Bugün, PKK’nın Suriye’deki kolu olan YPG, Suriye’nin kuzeyinde, özellikle de Fırat’ın doğusunda, geniş bir etki alanı oluşturmuştur. Aslında Ermeni ASALA örgütünün devamı olan PKK, tarihsel olarak, Türkiye’nin güneydoğusunda Türk askerlerine, güvenlik güçlerine ve sivil halka yönelik bombalı saldırılar düzenleyerek terör faaliyetlerine devam etmektedir. Suriye’deki iç savaşın ardından, YPG ve PKK arasındaki bağlar daha da güçlenmiş, ABD ve Batılı ülkeler başta olmak üzere bazı devletler tarafından desteklenmeye başlanmıştır.

Türkiye, YPG’nin PKK’nın uzantısı olduğunu belgelerle ispatlamakta ve bu eli kanlı terör örgütlerini aynı tehdit olarak görmektedir. Bu eli kanlı terör örgütü YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetleri, hem Türkiye’nin ulusal güvenliğini doğrudan tehdit etmekte, hem de bölgesel istikrarı bozmakta ve DEAŞ gibi diğer terör örgütlerine gardiyanlık yapmaktadır. Türkiye, YPG’yi Suriye’nin kuzeyinde, özellikle Afrin, Menbiç ve Kobani gibi bölgelerde PKK’nın benzer faaliyetlerini yürüttüğünü ve bu örgütlerin bir arada hareket ederek Türkiye’ye karşı bir terör koridoru oluşturduğunu bütün tezleriyle belgelemektedir.

Türkiye, YPG’yi PKK’nın bir uzantısı olarak tanımlarken ve bütün belgelerle ispatlarken, Batılı ülkeler özellikle ABD, ulusal çıkarlarını korumak için mayın eşeği olarak YPG’yi DEAŞ’a karşı mücadelede önemli bir müttefik olarak kabul etmiştir. Oysa bu güne kadar hiçbir PKK/YPG’linin bir DEAŞ militanını öldürdüğünü ne duyduk ne de görmedik. Türkiye’nin haklı endişelerini, terörle mücadelede harcadığı maddi ve manevi enerjiyi görmezden gelen ABD, 2014 yılından itibaren, Suriye’de YPG’yi DEAŞ’a karşı savaşan ana güç olarak kullanmış ve bu ilişki, Türkiye ile Batı arasındaki stratejik gerilimi artırmıştır. ABD’nin bu desteği, Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde daha da zorlaşmasına yol açarken, Batı’nın DEAŞ gardiyanı  YPG’yi desteklemesi Türkiye için büyük bir ulusal güvenlik sorunu oluşturmuştur.

Türkiye, Batılı ülkelerin bu iki yüzlülük tutumunu “ikili standartlar” olarak değerlendirirken, YPG’nin PKK’nın aynı hedefleri güden bir terörist örgütü olduğunu belgelerle açıklamaktadır. Batılıların DEAŞ’la mücadele söylemi, aslında YPG’nin ve PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine yönelik göz yummak anlamına gelmektedir. Türkiye, Batılı ülkelerin bu örgütlere verdiği desteğin, bölgesel güvenliği tehdit ettiğini ve DEAŞ’la mücadele etme bahanesiyle başka bir terör örgütünü koruma stratejisi izlediklerini savunmaktadır.

Türkiye’nin Suriye’deki temel stratejik hedefi, kendi ulusal güvenliğini sağlamak ve bölgede istikrarı yeniden tesis etmektir. Bunun için, Türkiye’nin öncelikli olarak hedef aldığı, PKK ve YPG’nin Suriye’deki varlığıdır. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde kurduğu güvenli bölgeler aracılığıyla, terörist unsurların etkisini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı gibi askeri harekâtlarla, YPG’nin kontrol ettiği bölgeler temizlenmiş ve Türkiye, sınır boyunca terörist unsurların varlığını sona erdirmek adına önemli adımlar atmıştır.

Türkiye, YPG’nin Suriye’deki halkın güvenliğini tehdit eden bir yapı olduğunu ve bu örgütün varlığının, Suriye’deki savaşın uzamasına neden olduğunu belirtmektedir. YPG’nin, özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Arap nüfusuyla ilişkileri gergin olmuş, etnik temizlik ve zorla yerinden edilme gibi uygulamalarla, bölgenin demografik yapısını değiştirmeye çalışmıştır. Türkiye, bu tür uygulamaların, Suriye halkına yönelik bir tehdit oluşturduğunu ve halkın özgür iradesiyle bu tehditten kurtulması gerektiğini vurgulamaktadır.

Bölgedeki terörist örgütler yalnızca yerel unsurlar değil, aynı zamanda yabancı militanlardan da oluşmaktadır. Suriye’deki çatışmaların başından itibaren, dünya çapında pek çok terörist, özellikle de DEAŞ’a bağlı savaşçılar, Suriye’ye gelerek savaşmaya başlamıştır. Batılı ülkeler, DEAŞ’lı militanları kendi topraklarına geri almak istememekte ve bu kişileri Suriye’de tutma konusunda Türkiye’ye büyük bir yük yüklemektedir.

Türkiye, bu durumu kendi güvenliği açısından büyük bir tehdit olarak görmekte ve teröristlerin ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini savunmaktadır. Batılı ülkeler, DEAŞ’lı militanlara karşı yetersiz bir yaklaşım sergileyerek, bu kişilerin Türkiye’nin sınırları boyunca faaliyet göstermelerine olanak tanımaktadır. Türkiye, sadece kendi ulusal güvenliğini korumakla kalmayıp, aynı zamanda tüm bölgeyi terör unsurlarından temizlemeyi hedeflemektedir.

Türkiye, Suriye’deki çözüm sürecinde, YPG’nin tamamen Suriye’den çekilmesini ve terörist unsurların ülkeyi terk etmelerini beklemektedir. Bununla birlikte, YPG’nin Suriye’den çıkması, yalnızca Türkiye’nin değil, Suriye halkının da güvenliği için kritik bir adım olacaktır. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunarak, tüm yabancı terörist unsurların ülkeyi terk etmesini istemektedir. Bu, Suriye’de kalıcı bir barışın sağlanması için en temel şartlardan biridir.

Türkiye’nin Suriye’deki stratejik hedefi, sadece kendi güvenliğini sağlamakla sınırlı değildir; aynı zamanda bölgenin terörden temizlenmesi ve Suriye halkının kendi topraklarında barış içinde yaşaması için çaba göstermektedir. Türkiye, PKK ve YPG’nin varlığını ortadan kaldırarak, bölgedeki terörist koridorlarının kapatılmasını ve Suriye’nin huzurunun sağlanmasını istemektedir. Bu süreçte, uluslararası toplumun terörist örgütlerle mücadele konusundaki yaklaşımını yeniden gözden geçirmesi ve Türkiye’nin haklı gerekçelerini anlaması büyük önem taşımaktadır. Suriye’nin geleceği, yalnızca terörizmle mücadele değil, aynı zamanda tüm halkların güven içinde yaşayacağı bir ortamın inşa edilmesiyle şekillenecektir.

Hakkında Aziz Dağtekin

1960 yılında Elazığ'da doğdu. Öğrenimini İstanbulda tamamlayarak gazetecilik mesleğine 1983 yılında başladı. sırasıyla Hergün, Bulvar, Hürriyet ve Türkiye Gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri kadrolarında görev aldı. Basın sektöründen 2006 yılında emekli oldu. Halen idare yeri Adana olan ve Ulusal yayın yapan Netinternet, Ekonet Haber, Eko İntenet Haber sitelerinde Genel Yayın Yönetmenliği ve ekonomi ile alakalı yazı ve yorumlar yazmaktadır. Gazetecilik mesleği yanısara sigortacılık, pazarlama ve finans sektöründe üst düzey yöneticiliklerde bulundu. Sırasıyla İhlas Barter ve Turk Barter'da franchise ve bölge müdürlüğü görevlerinde yer aldı. 2005 yılında Turk Barter'dan ayrılarak Anadolu Barter'ı kurdu. Halen 13'e yakın şubesiyle faaliyet gösteren Anadolu Barter'ın Yönetim Kurulu Başkalığını yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası olan Gazeteci-Yazar Aziz Dağtekin halen Basın Konseyi üyesi ve Adana'da Kurulu bulunan Çukurova Güreş Vakfı ile Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneğinin de kurucu üyesidir.

Göz Atmak İster misiniz?

Ticaret Bakanlığı, İsrail ile ticareti durdurma sürecine ilişkin tüm soruları yanıtladı

“Türkiye’nin İsrail ile Ticareti Durdurma Süreci Hakkında Bilgi Notu” hazırlayan Ticaret bakanlığı, İsrail ile ticarete …

Bir yanıt yazın