Terör ve terörist sever ABD’nin terör ile ilgili politikaları ve tutumları ister istemez başka ülkelerin gidişatına etki etmektedir. Bildiğimiz terörist sever ABD’nin terör gibi çok öne çıkmış bir tehdit konusunun objektif bir gözle yeniden incelememizde fayda olacağı kanaatindeyim. ABD, uyguladığı politikalarda, diplomaside ve hukukta bu terör konusunu yoğun biçimde ele almaktadır. Buna karşılık elde edilen sonuçlar, daha iyi olması beklenirken, giderek karmaşık bir hal alması çok manidardır.
ABD’nin barış vaadiyle yerleştiği her yerde kan ve göz yaşı hakim olmuştur. Önce karıştıran sonrada özgürlük vaadiyle o ülkeleri işgale kalkışan ABD’nin değişmez sömürge politikası birçok ünlü terörist grupların türemesine neden olmuştur. Taliban, Usame Bin Ladin, El-kaide, İŞİD, PKK/YPG, ülkemiz kana bulayan 15 Temmuz FETÖ operasyonu ve daha niceleri bu özgürlük vaat eden ABD’nin desteklediği ve finanse ettiği örgütlerdir.
Şimdi ne oldu da ABD, Afganistan aniden çekilme kararı aldı? Afganistan’dan yıllar sonra çekilmesinin ve arkasında Taliban işgalinin başlamasının bir tesadüf ürünü olmadığını çok iyi biliyoruz. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) bir yetkili, Taliban’ın gelecek 30 gün içerisinde Afganistan’ın başkenti Kabil’i kuşatabileceği ve 3 ay içerisinde de kontrolü altına alabileceğini söylüyor. Bu tespit bir öngörü mü, yoksa eğit-donat kuşat politikasının bir ürünü mü?
Bize göre, ABD’nin teröre destekleri ve bakış açısından teröristler bireysel veya örgütsel olarak görmektedir. Örgütsel olana daha üst seviyeden ve kapsamlı bakılır. ABD’ye göre terör örgütü ne olmalı ve ne olmamalı? Terör örgütünün bir hareket veya parti motivasyonuna sahip olmaması gerekiyor. Motivasyonu masum ve muharip olmayan insanları kasti ve planlı biçimde öldürmek, korkutmak, sindirmek ve bunun üzerinde çıkar elde etmek olan terörist örgütleri ABD iki grupta ele alıyor.
Birincisi çapına göre, ikincisi ise hedefine göredir. Çapına göre olan terör örgütünde lokal ve küresel, diğer grupta ise ABD’yi ve bulunduğu yeri hedefleyen terör örgütleri şeklinde. Bunların içinde ABD’yi hedef alanlar ve düşman olarak tanımlayanlar için özel yasalar çıkartılır ve bunlarla ülkeden uzakta mücadele edilir.
Yabancı Terör Örgütü (FTO, Foreign Terrorist Organization) ilanı ile işaret edilenler hakkında ABD yasaları ne diyor, öncelikle bu hususu belirginleştirelim. ABD yasalarına göre, ABD vatandaşları ve ilişkide olan kişi ve kurumlar, FTO’ya ve iltisaklı olanlara hiçbir şekilde maddi destek ve kaynak sağlayamazlar.
Bu tarzdaki kişiler ABD’ye giriş yapamazlar. Hazine, bu kişilerin ve grupların ABD bankacılık sisteminden yararlanmalarına engel olur, varsa varlıkları dondurulur. ABD diplomatları FTO yetkilileri ile görüşme yapamazlar.
Süreç içinde ABD uyguladığı politikalar gereği terörle savaşan ama onlarla her ne kadar savaşsa bile aslında “sorumlulukla davranan ve ilgi gösteren rehber” konumunda olmuştur. ABD, Soğuk Savaş’tan hemen sonra sözde küresel teröre savaş açmıştır. Bugün temel politikalara etki eden konular içinde küresel terör örgütleri ve terörist devletler bulunmaktadır. ABD yasaları bu hassas noktada hem ABD’yi koruyacaktır hem de ABD’nin çıkarına sürdürülen politikaları destekleyecektir.
Diğer yandan ABD gizli servisi hem kendi amaçları için hem de bir ortağının amaçları için “üretilmiş” terör örgütleri operasyonlarına bir şekilde müdahildir. ABD yönetimi lokal veya küresel çapta bir “istihbarat operasyonu” neticesi tarif edilebilecek türdeki örgütlere karşı kendi diplomatik tutumunu takınır, hukuk insanları ise teröre ne şekilde bakılacak ise öyle bakmaya çaba sarf eder. Bu aynı zamanda yönetim içinde “olup biteni biliyorken bilmezden gelmek,” gibi bir tutum sergilenmesinin de kaynağıdır.
ABD gizli servisinin yabancı bir bölgede terör yolu ile amaçlarını elde etmesi söz konusu ise bir örgüt yaratması veya mevcut nüvenin geliştirilmesi için destek vermesi pratikte kabul edilebilir. Yine de bu husus sadece bir spekülasyon konusu olacak mahiyette ele alınabilir.
Örneğin El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin ABD gizli servisinin etkisiyle geliştiğine dair söylentiler veya birtakım iddialar öne sürülebilir. Sonuçta El Kaide, ABD’de 11 Eylül’de binlerce kişinin ölümüne sebep olan büyük bir facianın sorumlusudur. Dolayısıyla El Kaide için spekülasyon ve iddialar bir tarafa bırakılmalıdır.
Diğer yandan IŞİD, üzerinde oldukça şüphe duyulacak türden bir örnektir. Maalesef ki gizli operasyonların tabiatı gereği, gerçeklerin ispatı mümkün olamıyor. Bugün terör örgütünün elebaşı olan ve El Bağdadi takma ismiyle sinsice görüntü veren kişiyi yakalayın ve konuşturmaya çalışın, bir sonuç elde etmeniz söz konusu değildir. En basit yaklaşımla, kendisi bile bir Halifelik payesi varken, adi ve hastalıklı bir terörist olarak bilinmekten kaçacaktır.
Zaten istihbarat operasyonuyla birini alıp örgüt lideri yapacaksanız kişiliğin buna müsait olması gerekir. Böylesi bir örgüt lideri uzun süre üzerinde çalışılmayı ve beyninin yıkanmasıyla alakalı süreçleri geçirmesi söz konusudur. Terörist kişilik böylelikle belli çarpıklıklara müsait hale gelebilir. Dolayısıyla kendinden beklenen açıklamaları asla yapmaz, yapamaz da. Bir de bu tiplerin kontrolden çıkmasının cezasının ölüm olduğu konusu var tabii.
ABD tarafından son kabul edilen 150 bin askerden oluşan İran Devrim Muhafızları bir terör örgütü müdür? ABD yanlısı olan Şah Rıza Pehlevi 1979’da devrildikten sonra İslam devrimi ile işbaşına gelen Ayetullah Humeyni zamanında, bu yeni İran rejimi tarafından, Devrim Muhafız Ordusu kurulmuştur. Teşkilat yapısı ve işlevi İran yasalarıyla sabittir.
Şimdi görüyoruz ki ABD yasalarına göre bu bir terör örgütüdür. Bu durum 8 Nisan 2019’da kabul ve ilan edildi. Böyle bir örgütün oluşumunda ABD’nin veya gizli servislerin bilinen bir katkısı yoktur. Olsa olsa ABD düşmanlığının etkisinden söz edilebilir. ABD’nin ve İsrail’in iddialarına göre halen İran bu askeri teşkilatı Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ta değişik kisvelerle kullanıyor. İşte fiili terörün varlığını ispat konusu bu çatışma alanlarından elde edilen “istihbarata” dayanıyor.
Bu da ABD yasalarına göre FTO tanımına dair ileri sürülen iddiayı kuvvetlendirmekte kullanılan bir argüman olabiliyor. ABD Kongresi bunu FTO olarak ilan edebiliyor ama hukukçuları da buna katılıyor. Halbuki yasaların temyiz kapısı açıktır. Demek ki bu vakıada ya deliller çok kuvvetlidir ya da hukuk devlet politikaları gereği yönlendirilebilmektedir.
Şimdi başka bir tartışma konusuna geçelim. Bir terör örgütü var ve ABD Ulusal Güvenlik Stratejisine (NSS) ve hedeflerine bağlı uyguladığı politika bakımından bu durumdan nasıl istifade edebilir? Bu durumda ABD’nin başvurduğu “terörist ilan etme yasası” politik açıdan da irdelenmesi gereken bir konudur. Bu yaklaşımla, yabancı teröre bağlı uygulanan politikalar için şu örnek verilebilir: ABD, ilan ettiği yabancı bir terör örgütünü politikası doğrultusunda kullanmadan önce “aklamak” isteyecektir.
Bu terör örgütü artık bir politik aparata dönüşür. Örnek PKK terör örgütünün Suriye kuzeyindeki uzantılarının SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) dönüştürülmesi gibi. ABD hukukçuları bu konuda kaşı duracak bir çaba içinde değildir. Halbuki ABD, PKK terör örgütünü bir terör örgütü olarak kabul eder.
Ancak IŞİD ile mücadele eden Suriye’deki PYD/YPG’yi, PKK uzantısı olduğunu da kabul eder, aklamak için kendisi eğitip donatmıştır, terör elebaşlarıyla çeşitli müşterek planlar yapmışlardır. Tırlarca silah ve mühimmat ile donatmıştır.
ABD’nin terör ve teröristlerle bu kadar aleni sebepler ortadayken, Afganistan’dan çekilmesini çok manidar olarak görüyoruz. Bize göre, ABD, bu ülkeden çekilmek ve Kabil Havaalanı sahasını Türkiye’ye bırakması yeni bir insanlık düşmanı eli kanlı bir örgütle bizi baş başa bırakmak istemesidir.
Nitekim bunlar değil mi, Ortadoğu’yu kana bulayan terör örgütü İŞİD’i eğitip donatan sonra da Türkiye savunma sistemi istediğinde yok veremeyiz diyen. Bunlar değil mi 40 yıldan beri Türkiye’nin başına bela olan ülkemizin bütçesinin büyük kısmını terör örgütü PKK ile mücadelede harcatan. Öyleyse Kabil’de bize zeval getirecek ve bize yeni bir cephe açacak Taliban’a karşı mesafeli duralım.