Bir takvim yılını daha geride bırakıyoruz. Kimimiz yaşlandığımızı hatırlarken, kimimiz de büyüdükleri hayata atılmak ve fani dünyanın nimetlerine kavuşmak için sevinmektedir. Her iki durumda da giden ömür olmuştur.
Yüce Rabbimiz Asr Sûresinde “Asra yemin ederim ki, İnsanlar gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahireti için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” Emretmektedir.
Yine Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; meşguliyetinden önce boş zamanının, hastalığından önce sağlığının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve ölümünden önce hayatının.” buyurmaktadır.
Günler, aylar, yıllar su gibi gelip geçiyor. Zaman hepimiz için mukadder olan sona doğru akıp gitmekte. Bir taraftan hayatımızın farklı dönemlerine hızla adımlar atarken, diğer taraftan ömür sermayemiz her geçen gün tükenmekte.
Dünya hayatı, her canlı için fânidir. Nefeslerimiz sayılıdır. Bu gerçeğe rağmen insanoğlu sahip olduğu nice değerleri bilinçsizce tüketmekte, nice yozlaşmalara maruz kalmaktadır. Ebedi bir âlemi kazanmak üzere bahşedilen ömür sermayesi nice sorumsuzluklara, israflara, hoyratça kurban edilmektedir. Oysa ömrün her bir günü, her bir saati, her bir dakikası dahası her bir anı kazanıma dönüştürülmelidir.
Müslüman, zihin ve gönül dünyasını, davranışlarını her an gözden geçiren kimsedir. Müslüman, ömrünün ve içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilendir. O, gelmesi muhakkak bir günde kendisine verilen her nimetten hesaba çekileceği inanç ve bilinciyle yaşayandır.
Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Her yıl başlangıcı, yarınlara dair bir fırsattır önümüzde. Hatalarımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat. Bu fırsatı değerlendirerek gelen yılın günlerinde ebedi mutluluğu kazandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki takvim yapraklarından sonsuz mutluluklar, hayırlı ameller çıkarabiliriz.
Öyleyse, ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağımız şu günlerde sayılı nefeslerimizi nasıl tükettiğimizi sorgulamalıyız. Hayır-şer, sevap-günah ve yaratılış hikmeti açısından kendimizi bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Bir gün o malum sonun bizi de yakalayacağı bilinci ile elimizdeki fırsatları zarara değil, kâra dönüştürmeliyiz.
Geride bıraktığımız zamanın bir muhasebesini barındırması gereken saatler ne acıdır ki her yıl bir takım yanlışlarla israf edilmektedir. Dinî ve ahlâkî değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayr-i meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefesler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur. Müslümanlar olarak bayramlarımızı bayram gibi yaşamıyoruz. Gayrimüslimlerin adet ve kokuşmuş örf ve adetlerini hayat tarzımız gibi algılıyor onlar gibi yaşamaya çalışıyoruz. Duyarsız ve hislerini kaybetmiş, toplumlara alkış tutmaktayız.
Dünyanın farklı coğrafyalarında nice zulümlere maruz kalan insanların feryatlarını, gözyaşlarını dikkate almadan dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar hazin, ne kadar insanî ve vicdanîdir?
Geliniz! Çok değerli olan ömrümüzü hayırla, güzellikle, sevapla geçirelim. Paha biçilemez ömür sermayemizin, kendimizin, değerlerimizin, inancımızın farkına varalım. Ve kendi kendimize şu soruyu soralım. Yeni yıl dediğin ne ki?