İslam dini düşmanı ABD, Müslümanların ilk kıblegahını işgale, gaspa doymak bilmeyen İsrail’e peşkeş çekmesi kabul edilir bir durum değildir. Kinci ve İslam dini düşmanı olan Yahudiler, bir türlü iki cihan güneşi server-i alem Muhammed Aleyhisselam-ı kabul edemediler.
Nazilerin yaptıklarını haklı kılarcasına barbarlıklarına devam eden, kanla alınan Kudüs’ü para ile almaya kalkışan bu uslanmaz gafiller, Cennet mekan Abdülhamit Han’dan yedikleri silleyle sinsi bir şekilde Kudüs’ü ele geçirme hesapları yaptılar. Binbir hile ve desiselerle ele geçirdikleri Kudüs, işgal edilmesinin üzerinden yaklaşık 50 yıl geçmesine rağmen bir türlü esaretten kurtulamadığı gibi kıyımlar baskılar artarak devam ediyor..
ABD’nin DEAŞ katilleriyle bir olup Ortadoğuya ektiği nifak tohumu, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması olarak filizlenmiştir. Kin, nefret ve şiddet üzere ekilen bu nifak tohumları ABD’nin de sonu olacağının habercisidir. 3 semavi din için çok ayrı anlam ve mana taşıyan Kudüs’ü Siyonistlere peşkeş çektiren ve Birleşmiş Milletler kararını hiçe sayan ABD, ben yaptım, iyi yaptım tezinden uzaklaşmadığı, gaflet uykusundaki Müslümanlar uyanmadığı sürece mukaddes olan bu beldede kan ve göz yaşı hiçbir surette dinmeyecektir.
Kudüs, ABD’nin iç siyasi hesaplarına, çıkar lobilerine şirin ve sempatik görünmeye çalışan güdümlü siyasetçilerin hedeflerine kurban edilemeyecek kadar kutsal bir beldedir. ABD’nin bu skandal karardan derhal vaaz geçmesi, Filistinli kardeşlerimizin ve Müslümanların inanç ve yaşama haklarına saygı duyması tarihi bir mecburiyettir.
Unutulmasın ki İsrail ve Filistin arasında adil, kalıcı, dengeli, tarihi ve manevi haklara riayet eden bir barış gerçekleşmeden insanlık huzur ve selamete ulaşamayacaktır. Kuzeyde Ramallah’tan Güneyde el-Halil’e uzanan Büyük Kudüs’ün kurulmasıyla ilgili İsrail planı bölgesel barış ve huzuru doğrudan tehdit etmekle kalmamış, Filistinli kardeşlerimizin hayat ve varlık haklarını menfur ve menhus bir şekilde hedef almıştır.
BM kararlarına ve ilgili bütün milletlerarası antlaşmaları hiçe sayan bir zavallı zihniyetin, aynı zamanda bölgede barışın temeline dinamit koyan ABD’nin böyle bir tasarrufu yapan devletin süper güç olması onu gayrı meşruluktan ve adaletsiz olmaktan çıkarmaz. Burada suçlu aranacaksa bu suçlu kesinlikle ABD’dir dolayısı ile Trump’tır. Kaba kuvveti süper güç sayan, kendisini bir cihan devleti sayan katil Amerika Müslüman kanı içmekte, oluk oluk Müslüman kanı akıtmaktan sadistçe zevk almaktadır. Oysa süper devlet olmanın en büyük şartı, adil olmak, insan haklarına saygılı, hukuka ve hakkaniyete riayettir. Cihan Devleti olmak, o devlete dolayısyla dünyaya huzur, barış ve adaleti temin etme mecburiyetini yükler.
Görüyoruz ki zalimliği ve zulmü kendisine ilke edinen, az gelişmiş ülkeleri pervasızca sömüren, karşılıksız para bastıran ABD, avucunun içine aldıkları bazı Arap ülkelerini şöhret ve saltanat güvencesiyle seslerini kısıp, mazlumların gür sesi olan asil Türk Milletini hedef almıştır. Biz Cihan devleti olan Osmanlı’nın torunları olarak, zalimlerin zulmünden korkmuyoruz. Ve diyoruz ki zalimin zulmü varsa biz mazlumlarında Allah’ı vardır. Bu zulme sessiz kalmıyor kalbimizle buhuz, kalemimizle cihad ederek, keferenin batması ve helak olması için dua ediyoruz. Mazlumların sesi olarak diyoruz ki. ABD, mazlumlara akıttığı gözyaşlarında inşallah boğulup kahır olacaktır.
Ortadoğu’yu yeniden kana bulayan, bölgeyi barut fıçısına çeviren, İsrail ve Yahudi lobisinin piyon olarak kullandığı Trump, yanına çektiği başta Suudi Arabistan olmak üzere bir kaç körfez ülkesi ile birlikte Flistin’i yeniden savaş alanına çevirmiştir. Bu vahşet karşısında Türkiye haricindeki Müslüman geçinen ülkelerin liderleri ve halkları kısık sesle en büyük düşman olarak İsrail’i görmeye çalıştılar. Oysa asıl suçlu ABD ve lider geçinen Trump’tır. Bu böyle biline….