İstanbul’un fethi 1453 ve Alperenler

Fetihler vardır, kalbin kapılarını açar; ruhu canlandırır. Fetihler vardır, cehaleti yok eder; ilme, bilgiye, cesarete,  sabra ulaştırır..

Cenâb-ı  Hakk’ın “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.”  düsturunca yapılan, yardımın doğrudan Allah’tan geldiğine iman ettiğimiz nice fetihler vardır. Bu fetihler gün olmuş Bedir Savaşı, Mekke’nin Fethi ismini almış; gün gelmiş Malazgirt,  Kıbrıs,  Çanakkale olarak adlandırılmıştır..

Fetihler vardır, çağ açıp çağ kapatmış; Dünyaya silinmez bir iz, imanlı yüreklerde tarifsiz bir his bırakmıştır. Bu fetihler Rasulullah müjdesidir,  Allah’ın hediyesidir.  Bu fetihler Hakk’ın batıla, bilginin cehalete, adaletin zulme üstünlüğüdür..

Bu fetihler bilginin imanla yoğrulması, azmin sarsılmaz bir kararlılığa dönüşmesi; dedikodunun, fitnenin, yılgınlık ve korkaklığın ayaklar altına alınmasıdır. Bu fethin mana âlemindeki adı yüreklerin, çağların fethi; dünya tarihindeki adı ise İstanbul’un Fethi’dir. Ne mutlu bizlere ki şerefle-şanla, ilimle-irfanla, adalet ve cesaretle mekânları, imanıyla gönülleri fetheden bir ecdadın çocuklarıyız..

Ne mutlu bizlere ki peygamber müjdesine muhatap olmuş, yüce dinimiz İslam’ın asırlarca bayraktarlığını yapmış, “alp” kavramıyla cesareti, “eren” kavramıyla imanı, ahlakı temsil etmiş o alperenlerin varisleriyiz..

Bugün Peygamber efendimizin “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir”  müjdesine mazhar oluşumuzun 562. yılıdır. Bugün kalbin ve gönüllerin açılmasının; varlığımızın ve gücümüzün farkına varmamızın, yeniden ve en doğru, en güçlü istikameti bulmamızın 562. yılıdır. Bugün imanın, cesaretin, ilmin, fedakârlığın, metanetin, kararlılığın yeşerdiği; bir şuur ve ruha dönüştüğü fethin 562. yılıdır..

Bugün gemilerin karadan yürüdüğü; Molla Gürâni’nin, Akşemseddin’in gökte birer yıldız olduğu; dört ay gibi kısa bir zamanda Rumelihisarı’nı inşa edip, kendi döktüğümüz toplarla kale bedenlerini dövdüğümüz, tüneller açıp, Eyüp sırtlarına seccade serdiğimiz, istikamet ve istikbal sahibi şair ve âlim bir padişahın, II. Sultan Mehmet’in “Fatih” oluşunun 562. yılıdır..

İşte biz, ilmin ve tekniğin imanla, inançla yoğrulduğu; ordunun komutana itaat, komutanın da tarihin akışını değiştirmeye cehdettiği bir gündeyiz.Uzun süre Adana’da öğretmenlik ve bir dönem de Adana milletvekilliği yapan şair Arif Nihat Asya ‘Fetih Marşı’nda şöyle seslenir:

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin Millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan.
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! 

Şafaklar gibi dalgalanan şanlı hilalin kumaşından; ilmek ilmek İslam’la bezenmiş bir tarihin akışından gelen fetih neslini şairimiz şöyle cesaretlendiriyor…

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden.
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın..
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Cennet vatanımızı ecdadımızın aziz bir hatırası bilip, bu uğurda kanlarını, canlarını feda eden fetih erlerini, alplerenlerini minnetle anıyoruz..

Mehmetleri ‘Fatih’ yapan ruhun ve Ebu Eyyüp el-Ensari’yi şehadete çağıran müjdenin izindeki takipçilerin, 29 Mayıs 1453’te Ulubatlı Hasan’ın burçlara diktiği sancağın dibinde şehit düşenlerin, fetih ruhunu dillendirenlerin, yaşayanların ve yaşatanların ebediyete kadar ruhları şâd olsun…

Allah bu millete yeryüzünün kapılarını Hakk’a açacak nice fetihler nasip eylesin…